Sayısız hamd ve minnet bir avuç
toprağıcan ışığıyla süsleyen halka yaraşır.
Çeliğin bedenindeki
ateşi üfleyen, suyun pamuğunu
dokuyan, kömürü
karanlıkta avlayan odur. Zulmü
kahrıyla boğup şafağın
kandilini yalnız o yakar.
Acı ve hüzünle yazılmıştır tarihi
Hıyanetin okları ulaşmaz
alınyazısına.
Dağlardan zemheriyi, denizlerden rızk ve eceli, uzun
gurbetlerden bereketi çalandır o. Onun ellerinde
yumuşar sonsuz göklerin ve kudretli çağlayanların
ölümsüz mermeri.
Kıyım ve hicranla yazılmıştır tarihi
Alınterinden başka azığı yoktur,
sadaka
kabul etmez. Ama hükümranıdır zamanın boyun eğse
de sabaha, kölesi olsa da akşamın. Tevekkül ve acıyı
kendine, kendini kadere bağışlar diye bilinir taş baskısı
hüzünlerde.
Zulüm ve isyanla yazılmıştır tarihi
Bir gün düşkünlük tandırında kordur
yüreği,
bir gün atlas sofralarda katığı çürümüş somun.
Can süzülmüş diye bilinir hasretinden, gurbet sılasına
karışsa da, söz çalınmıştır ağzından. Sessizliğiyle sarsar
cihanın bedenini.
Sevda ve kaderle yazılmıştır tarihi
Toprağın harcındadır,
suyun rahminde
ateşin soluğunda.
Yıldızla da konuşur,
bulutla, rüzgârla da.
Bin ölür yüz bin dirilir
Rahmeti tükenmez
Umut ve sevgiyle yazılmıştır tarihi
Emeğin, onurun, inancın hazinesi onun
mülkündedir; yalnız odur aşkın, acının
ve sevginin sultanı
25 HAZİRAN 2015, BirGün