Orhan Veli’nin geçen
hafta yayımlanmamış bir şiirinin bulunduğu haberi edebiyat dünyasında heyecan
yarattı. Oysa “Ölümüm” başlıklı şiir, aslında Orhan Veli’nin değil, Kemal
Anadol’un kanıtladığı gibi Fahri Erdinç’indir.
Peki kimdir Fahri
Erdinç?
Seksenli yılların
ortalarında Kemal Anadol, Barış Derneği davasından arkadaşı Mustafa Gazalcı ile
Balkanlar’da bir geziye çıkmaya karar verir. Yola çıkmadan önce de “Eski
Tüfekler”den, her zaman saygıyla andığımız, babası Zihni Anadol ile konuşur.
Zihni Anadol, “Hiçbir şey istemiyorum oğlum” der, “Sofya’ya gidince mutlaka
Fahri Erdinç’in mezarını bul. Geçen kasımda öldü. Benim için bir çiçek
bırakıver.”
Ve günün birinde elinde
kırmızı karanfillerle Merkez Mezarlığı’nın kapısından girer Anadol. İdare
binasında ziyaret edeceği kişinin adını ve ölüm tarihini söyler. Memur, büyük
ve kalın bir defteri açar. “Aradığınız Fahri Erdinç” der, “11 Kasım 1986
tarihinde ölmüş... İsteği üzerine kromotoryumda yakılmış. Külleri de
yakılanlara ayrılan bölümdeki kutuların birinde olsa gerek.”
Anadol, daha sonra
olanları şöyle aktarıyor:
“Gri beton üzerinde gri
metal kapaklar. Üstlerine şablonla yazılmış siyah harfler... Ölünün adı,
soyadı... Doğum, ölüm tarihleri... Bazılarında vesikalık fotoğrafı. Bazılarında
da hiçbir işaret yok. Ne yazı, ne de resim.”
Anlaşılacağı üzre
Erdinç’in yakılan külleri bulunamaz.
Kemal Anadol, 1998’de
“Milliyet Yayınları”, 2003’te “Doğan Kitap” tarafından yayınlanan “Karşı Yaka
Memleket” başlıklı anı-romanında bir mezar taşından bile yoksun olarak
Bulgaristan toprağına külleri karışan Fahri Erdinç ile yine onunla aynı kaderi
paylaşan Ziya Yamaç ve Tuğrul Deliorman’ın bu ve benzeri trajik öykülerini
anlatmıştı.
Erdinç, Yamaç ve
Deliorman, üçü de aynı kuşaktan... Üçü de Balıkesir İlköğretmen Okulu’dan
arkadaş… Erdinç Akhisarlı, Yamaç Silistre, Deliorman ise Razgrad göçmeni. Ve
üçü de çok partili hayata geçiş sancıları içindeki Türkiye’den 1949 yılının 8
eylül gecesi Edirne’nin Suakacağı köyü yakınlarında Tunca ırmağını geçerek
Bulgaristan’a kaçarlar.
1 Ocak 1917’de
Akhisar’da doğan Erdinç, 1936’da Balıkesir İlköğretmen Okulu’nu bitirir.
Balıkesir, Afyon, Manisa ve Tekirdağ’ın köylerinde ilkokul öğretmenliği yapar.
1946’da sınavını kazandığı Ankara Radyosu’nda üç yıl aktörlük yapar, “Radyo
Tiyatrosu”nda on kadar oyunu yayınlanır. Bir yıl sonra da devlet başkanına
sataştığı gerekçesiyle tutuklanıp yargılanır ve beraat eder.
Ömrünün yarıdan çoğunu
yurt dışında geçiren Erdinç, anayurdunu unutmaz. Bulgaristan’da da şiirler,
hikayeler, romanlar yazar. Hem anayurdunun, hem oradaki insanların
yaşadıklarını yapıtlarına yansıtır.
Yetmişli yılların başına
kadar yazdıklarından Türk okurunun haberi yoktur. Bugün, “Yordam Kitap” bütün
yazdıklarını yayımlamış bulunuyor.
Ölümünden iki yıl kadar
önce ben Sofya’da, o ise rahatsızlığı nedeniyle Varna’da idi. Kemal Özer
telefonunu vermişti, konuştuk, fakat Bugar polisi bu konuşmadan iki saat sonra beni
sınır dışı etti.
“Ayrılık Olmasaydı”
şiirinde dediği gibi, “bir adım ötesi düpedüz özlem”di…
Yıllar yıllara eklense
de…
05 ŞUBAT 2015, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder