Kırk Kuşağı’nın
“Fedailer Mangası”ndan Rıfat Ilgaz’ın ömrünün çoğunun hapishanelerde geçtiği
sanılır.
Daha ilk şiir kitabının
adı “Sınıf” diye altı aya mahkum olan ve gençliğinin baharında hapishane ile
tanışan bir şair için bu kanı doğru kabul edilebilir.
Fakat Rıfat Ilgaz aynı
kanıda değildir.
Ölümünden önce
yaptığımız bir söyleşide şöyle diyecektir:
“Herkes benim ömrümün
hapislerde geçtiğini sanır. Oysa öyle değildir. Ben hapishanelerden çok,
hastanelerde, daha doğrusu tüberküloz olduğum için sanatoryumlarda yattım.”
Rıfat Hoca gerçekten de
ülkenin çalkantılı dönemlerinde kapağı sanatoryuma atarak hapishane yoluna
düşmekten kurtulacaktır.
Benim de yaklaşık on
yıldır ömür yolum mutlaka bir “hastane” önünden geçmekte…
Kırk yıldır oturduğum
Kadıköy’de ziyaretine bulunmadığım hastane ya da acil servis kalmadı gibi…
Son üç aydır ise Anadolu
yakasına ziyaretler başladı.
Örneğin diyalize
hazırlık amacıyla sol kolda açılan “fistül” ameliyatı Çağlayan’da bir hastanede
yapıldı.
Şimdi sormak gerekmez
mi?
Bunca hastane dolaşmana
neden olan hastalığın nedir?
İnanın, on yıldır
çözebilmiş değilim.
Vücut bir sinyal
veriyor, pusulası da hemen bir hastane…
Sonrası beni
ilgilendirmiyor.
Tahliller, ilaçlar,
serumlar ve nihayetinde ameliyat…
Sonuç çok da karamsar ya
da kötü değil…
Hatta kimileyin
yararları bile var.
Örneğin sevgili eşim
Bilge, bu geçen zaman içinde benimle ilgilenmekten bir tıp fakültesi mezunu
kadar deneyim kazandı.
Bir hemşire gibi
pansuman yapabiliyor, hangi ilacın hangi hastalığa deva olabileceğini biliyor.
Ve bütün bunları
doktorlar ile tartışabiliyor.
Hastalığımın bir başka
yararı, bunca yaştan sonra hayatımı disiplin altına alması…
Öyle eskisi gibi alıp
başını gitmeler yok.
Haftanın üç günü
diyalize gireceksin, her ne koşulda olursa olsun.
Yeme-içmenin de belli
kuralları var artık.
Vücuda hangisi yararlı,
hangisi yararlı bileceksin.
Ömür yolu bir daha
hastane yoluna düşmezse, şimdilik perşembe günleri yine burada birlikteyiz.
Bu arada hastalığım
süresince arayan soran, ziyarette bulunan dostlarıma, arkadaşlarıma; kanlarıyla
bedenime can veren her yaştan genç kardeşlerime; geceleri başımda bekleyen
oğluma, kızkardeşlerime; dolaştığım hastane ve acil servis doctor, hemşire ve
çalışanlarına; BirGün’deki çalışma arkadaşlarım ve okurlarıma; elbette en çok
da bir doktor titizliğiyle bakımımı üstlenen sevgili eşime teşekkürü bir borç
bilirim.
Yeniden merhaba!
08 OCAK 2015, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder