Çocukluk düşlerimin
arasında yazar olmak ya da şiir yazmak yoktu. Tam bir sokak çocuğu idim. Telden
arabalar yapar, İzmir’in imbatında uçurtmalar uçurur, geceleri karpuz
kabuğundan fenerlerle sokaklarda dolaşırdım.
Liseye başladığım yıl
ucundan da olsa edebiyat ile tanışır oldum. İzmir Namık Kemal Lisesi’de Nuri
Bey adında yaşlı bir edebiyat hocamız vardı. (Tanrı rahmet eylesin).
Nuri Bey, her derste biz
öğrencilerine okuduğumuz Nihat Sami Banarlı’nın kitabından ödev olarak bir şiir
ya da öyküyü ezberlememiz için verir, bir hafta sonra o şiir ve öyküyü
okumamazı isterdi. Ve edebiyat dersleri de böyle biterdi.
O günlerden ezberlediğim
Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları” şiirinin ilk sekiz dizesi hȃlȃ ezberimdedir.
“Yağız atlar
kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika
araba yerinde durakladı.”
Asıl
şiir ile tanışmam ise komşu kızı Günfer sayesinde oldu diyebilirim. O yıllarda
Evliyagil kardeşlerin “Ajanstürk” adı altında çıkardıkları bir masa takvimi
vardı. Her sayfasında bir şiir yer alırdı. Günfer bu takvimin bir önceki yıla
ilişkin yapraklarını bir küçük şiir defteri haline getirmişti, bir çeşit şiir
antolojisi...
Bir
gün şiirleri okumam için o antolojiyi verdi bana ve işte o zaman gerçek şiirle
yüz yüze gelmiş oldum.
Bir
kaç gün sonra da o antolojiden yer alan şairlerden Attila İlhan’ın “Yağmur
Kaçağı” kitabını Kemeraltı’da bir kitapçıda gördüm ve hemen aldım. O kitap hȃlȃ
kitaplığımda durmaktadır.
Semih
Gümüş, “Okumak ve Yazmak” başlıklı denemeler kitabında “Yazmaya, önce ne
okuduğumuzu sorgulayarak başlamalıyız” diyor ve devam ediyor:
“O
başlangıçta, ne yazdığımızdan çok ne okuduğumuz daha önemliyle yazar adayının
başucu yazarlarını ve kitaplarını seçmiş olması gerekir. Bir yerlerden kucağa
düşmez o yazarlar ve kitaplar. Çoğu kez ilk karşılaştıklarımız da değildir.
Bazen de rastlantılar getirir o yazarları yanı başımıza.” (Notos Kitap, sayfa:
27).
Örneğin
Behçet Necatigil’i bir rastlantı ile çocuk yaşta keşfettini söylüyor, benim
Attila İlhan ile ilk gençliğimde tanışmam gibi...
Gümüş’ün
üzerinde durduğu bir başka konu ise, okunan kitapların iyi ya da kötü yanlarını
görmemizi sağlayan ayrıştırmaların başladığını görmektir. Bu, farkında olmadan
nasıl yazılacağını da öğrenmektir.
Yine
kendi deneyimlerime döneceğim.
Kısaca
şöyle diyebilirim. Ben yalnızca şiir okuyarak şiir yazmaya başladım ve hȃlȃ
öyle sürdürüyorum. İyi şiir haz verir, heyecan verir, şairi kışkırtır. “Ben
daha iyisini nasıl yazarım?” duygusu verir. Kötü şiir demiyorum, iyi yazılmamış
şiir de şaire şiirin nasıl yazılması gerektiğini gösterir.
Futbol
için geçerli bir deyim vardır: “Futbol futboldan başka her şeydir”
Bu
deyim şiir için de geçerlidir.
“Şiir,
şiirden başka her şeydir.”
Çünkü
ancak okuyarak ve yazarak öğrenilir.
16
EKİM 2014, BİRGÜN