Visegrad, Macaristan’da Budapeşte’nin 43 km kuzeyinde, kale içinde bir küçük kasaba. Nüfusu yaklaşık iki bir
civarında.
1686 yılına kadar Osmanlı’nın
hüküm sürdüğü, bugün ise erken Rönesans kalıntılarının yer aldığı tipik bir
Ortaçağ kenti...
Almanya’nın Kara Orman bölgesinden çıkan Tuna
ırmağı, Visegrad’da bir dirsek yaparak adeta bir göl görünümünü almaktadır.
Bu gölün bir kıyısında da dünyaca ünlü bir yeme-içme
mekânı bulunmakta: Rönesans Restaurant…
On
yıl kadar önce bir Macaristan gezisinde bulunmuş ve bu restaurantta yemeklerin
tadına bakmıştım.
Birincisi
atmosfer, Ortaçağdan bu yana hiç değişmemiş gibi... Duvarlarda o dönemde
kullanılan kılıç, mızrak, topuzlar ve tabii vitraylar...
Salon
mumlarla aydınlatılıyor.
Çalışanlarda
eski kral ve kraliçelerin kostümleri...
Müşterilerin
başına kartondan bir taç geçiriliyor ve bir Ortaçağ önlüğü ile oturuluyor
masaya...
İkincisi,
taslardan tabaklara, bardaklardan
kâse ve çömleklere kadar aklınıza gelecek her şey topraktan yapılma…
Ve
menü:
Palinkasi (acılı biber salçası),
sarımsaklı tereyağı, geleneksel kremalı ceylan çorbası, trofeas geleneksel et
menüsü (hindi budu ve dana biftek), fırında patates, lahana turşusu ve böğürtlenli, kremalı, çikolata soslu,
kaymaklı kestane tatlısı…
Çorba ile kestane tatlısının lezzeti hâlâ damağımda…
Peki, gerçekten Ortaçağda Avrupalılar bu yemeklerle mi
damaklarının lezzetine tat veriyorlardı?
1493-1540
yılları arasında yaşamış hümanist, bilim adamı ve eğitimci, Erasmus’un yakın
dostu Juan Luis Vives, bir günün “menü”sünü şöyle aktarıyor:
Kahvaltıda
tereyağlı ekmek ve güneşte kurutulmuş incir ya da erik...
Öğle
yemeğinde çorba, iyi pişmiş yeşil sebze, bir kâse lapa ya da şalgam, lahana,
nişasta ve pirinçle bir parça et ya da küçük taze bir balık ve bundan sonra
nohut, mercimek, kuru fasulye; içmek için de “taze su” ya da “hafif bira”, çok
ender olarak da iyi damıtılmış şarap...
İkindi
atıştırması için ekmek, badem ya da fındık, kuru incir, süt ve peynir...
Akşam
salata ya da kuru erikle pişirilmiş koyun eti ya da sosis, dana ya da oğlak eti
ve taze peynirle turp, armut, şeftali ya da ayva marmelatı...
Bunların
dışında haşlanmış, kızartılmış, çırpılıp yağda pişirilmiş yumurta, çılbır ya da
fazla baharatlı ve bol ekmekli olmayan “damla damla damıtılmış” sirkeli
omlet...
Vives’in
menüsü ile Rönesans Restaurant’ınkiler arasındaki kıyaslamayı sizlere
bırakıyorum.
Ramazan
geldi geçti. Hemen her televizyonda çeşitli yemek tarifleri yapıldı.
Yemek
programları zaten televizyonların vazgeçilmezleri arasında.
Yemek
kitapları da pek revaçta.
Ama
söyler misiniz asgari ücrete çalışan bir emekçinin bu yemeklere ulaşma şansı ne
kadar?
Hani
diyorlar ya ileri demokrasinin mimarları, “Asgari ücret az mı? Bu parayla gül
gibi geçinilir diye...
Ortaçağ
nerede, ileri demokrasinin Türkiyesi nerede?
07 AĞUSTOS 2014, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder