Yıllardır
Türkiye’de medyaya baskı ve kısıtlamaları gözleyen Bianet’in 2013 Türkiye raporu
yayımlandı.
Türkiye’nin 2013 medya
bilançosu dört başlık altında özetleniyor: Hapishane, saldırı, habere müdahale
ve işten atılma…
Rapora göre geçen yıl genel
patron tercihi, Gezi süreci ve AKP-Cemaat gerginliği, 94 gazeteci, yazar ve
medya çalışanının işine son verilmesinin, 37’sinin de istifaya zorlanmasının
nedeni....
Yine geçen yılı 59 gazeteci ve 23 dağıtımcı cezaevinde geçirdi.
Yalnız bugün değil, tarih boyunca yazarlar,
çizerler, sanatçılar, gazeteciler, bir başka deyişle eli kalem tutanlar, (tabii
heykeltıraşlar da) her çağda ve her zaman iktidarların hedef tahtası
olmuşlardır.
Cezaevleri gazeteci ve yazarlar, şairler için adeta
bir akademi görevi görmüşlerdir. Bu anlamda gerçeğin fatihidirler, yoksa
günümüzdeki gibi kimi “medya organları”nın değil...
İşten atılma, dolayısıyla açlığa mecburiyet de
iktidarların en çok kullandığı araçlardan biridir.
Kemal Ahmet
orta boylu, esmer, gözleri fırlak, önceleri oldukça temiz giyinen, bileğinde
altın zincir taşıyan bir delikanlıdır. Yüksek Ticaret Okulu’nda okurken, 22
yaşında Babıâli’ye gelmiştir. Çalıştığı “Haber” gazetesinde, “Çulsuz Adam”
imzasıyla köşe yazıları yazıp yoksul halkın çektiklerini yansıtmaya başlayınca,
adı hemen komüniste çıkacaktır.
Sonunda genç
yaşta veremden kan kusarak ölür.
Ardından Nâzım
Hikmet, “Kemal Ahmet” başlıklı bir şiir yazacaktır:
“Kafası
yüzde yüz uygun muydu kafama
bilmiyorum,
ama
o benim soyumdandı.
Etiyle,
kanıyla değil,
belki de
heyecanıyla değil,
batırıp
parmaklarını kanayan yarasına
beyninin
ışığını sattığı için
bir
ekmek parasına.
Fakat ne yazık
ki, o,
namludan kopan
bir kurşun gibi haykırıp,
karanlık
acıların camını kırıp
güneşi dolu
dizgin gözlerine dolduramadı!
Gün geldi,
ağrıdan ayakta duramadı.
Ve işte o
zaman
çocuğunu boğan
aç bir ana gibi,
bir çözülmez
çemberin kıvranarak içinde,
boğdu kendi
elleriyle yüreğini
bir
rakı kadehinde.
Tutunmak
istedi, kaçtılar;
çalıştı,
kırbaçladılar;
susadı, kendi kanını
içti o!
Parça parça
insan kafası satılan,
kaldırımlarında
aç yatılan
bir caddeden
mukaddes bir
ıstırap şarkısı gibi gelip
geçti o!..”
“Ağlayan Nar ile Gülen
Ayva” ve “Sokakta Harp Var” kitaplarının yazarı Kemal Ahmet’in bir de kardeşi vardır.
Devlet adına Fransa’ya
gönderilir ve ressam olur.
Kemal Ahmet’in kardeşi
olduğu için adı “solcu”ya çıkmıştır.
O da abisi gibi kendisini
içkiye vurur.
Abisi gibi düzenli bir işte
çalışma olanağı bulamadığı için bir gün o da veremden ölecektir.
Onun da ardından bu kez
Melih Cevdet Anday, “Zavallı Etem” başlıklı şiirini yazacaktır:
“Zavallı Etem
Çok çekti geçen kış
Bütün kışı parklarda
geçirdi
Şimdi vaziyeti iyi
Sanatoryumda
Verem”
Bakalım günümüzün Kemal Ahmet’lerinin şiirini kimler yazacak?
16 ŞUBAT 2014, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder