16 Şubat 2014 Pazar

MUKADDES BİR ISTIRAP ŞARKISI

Yıllardır Türkiye’de medyaya baskı ve kısıtlamaları gözleyen Bianet’in 2013 Türkiye raporu yayımlandı.

Türkiye’nin 2013 medya bilançosu dört başlık altında özetleniyor: Hapishane, saldırı, habere müdahale ve işten atılma

Rapora göre geçen yıl genel patron tercihi, Gezi süreci ve AKP-Cemaat gerginliği, 94 gazeteci, yazar ve medya çalışanının işine son verilmesinin, 37’sinin de istifaya zorlanmasının nedeni....

Yine geçen yılı 59 gazeteci ve 23 dağıtımcı cezaevinde geçirdi.
Ayrıntıları http://www.bianet.org’tan okunabilir.
Yalnız bugün değil, tarih boyunca yazarlar, çizerler, sanatçılar, gazeteciler, bir başka deyişle eli kalem tutanlar, (tabii heykeltıraşlar da) her çağda ve her zaman iktidarların hedef tahtası olmuşlardır.
Cezaevleri gazeteci ve yazarlar, şairler için adeta bir akademi görevi görmüşlerdir. Bu anlamda gerçeğin fatihidirler, yoksa günümüzdeki gibi kimi “medya organları”nın değil...
İşten atılma, dolayısıyla açlığa mecburiyet de iktidarların en çok kullandığı araçlardan biridir. 
Kemal Ahmet orta boylu, esmer, gözleri fırlak, önceleri oldukça temiz giyinen, bileğinde altın zincir taşıyan bir delikanlıdır. Yüksek Ticaret Okulu’nda okurken, 22 yaşında Babıâli’ye gelmiştir. Çalıştığı “Haber” gazetesinde, “Çulsuz Adam” imzasıyla köşe yazıları yazıp yoksul halkın çektiklerini yansıtmaya başlayınca, adı hemen komüniste çıkacaktır.
Sonunda genç yaşta veremden kan kusarak ölür.
Ardından Nâzım Hikmet, “Kemal Ahmet” başlıklı bir şiir yazacaktır:

“Kafası
    yüzde yüz uygun muydu kafama
                      bilmiyorum, ama
                      o benim soyumdandı.
Etiyle, kanıyla değil,
belki de heyecanıyla değil,
batırıp parmaklarını kanayan yarasına
beyninin ışığını sattığı için
                     bir ekmek parasına.
Fakat ne yazık ki, o,
namludan kopan bir kurşun gibi haykırıp,
karanlık acıların camını kırıp
güneşi dolu dizgin gözlerine dolduramadı!
Gün geldi, ağrıdan ayakta duramadı.
Ve işte o zaman
              çocuğunu boğan
              aç bir ana gibi,
bir çözülmez çemberin kıvranarak içinde,
boğdu kendi elleriyle yüreğini
               bir rakı kadehinde.
Tutunmak istedi, kaçtılar;
çalıştı, kırbaçladılar;
susadı, kendi kanını içti o!
Parça parça insan kafası satılan,
kaldırımlarında aç yatılan
                     bir caddeden
mukaddes bir ıstırap şarkısı gibi gelip
                                        geçti o!..”

“Ağlayan Nar ile Gülen Ayva” ve “Sokakta Harp Var” kitaplarının yazarı Kemal Ahmet’in bir de kardeşi vardır.
Devlet adına Fransa’ya gönderilir ve ressam olur.
Kemal Ahmet’in kardeşi olduğu için adı “solcu”ya çıkmıştır.
O da abisi gibi kendisini içkiye vurur.
Abisi gibi düzenli bir işte çalışma olanağı bulamadığı için bir gün o da veremden ölecektir.
Onun da ardından bu kez Melih Cevdet Anday, “Zavallı Etem” başlıklı şiirini yazacaktır:

“Zavallı Etem
Çok çekti geçen kış
Bütün kışı parklarda geçirdi
Şimdi vaziyeti iyi
Sanatoryumda
Verem”

Bakalım günümüzün Kemal Ahmet’lerinin şiirini kimler yazacak?


16 ŞUBAT 2014, BİRGÜN

Hiç yorum yok: