10 Şubat 2014 Pazartesi

DÜĞÜNE DEVE İLE GİTTİ

Önümüzdeki 13 nisan “Garip” şiirinin en önemli şairlerinden Orhan Veli’nin 100. doğum yılı…
Böyle yıldönümlerinde şairler, yazarlar, bilim adamları, sanatçılar vb. adına sempozyumlar düzenlenir, tartışmalar açılır, anma kitapları hazırlanır, sanatı ve kişiliği irdelenir.
Çağdaş ülkelerde bu söyledir.
Ama şimdiye kadar Orhan Veli için ne böyle bir hazırlığın, ne de böyle şeyler yapmanın bir haberi var.
Bildiğim, bir yayınevinin sevgilisine yazdığı mektupların yer aldığı bir kitabın yayını, bir de “Sözcükler” dergisinin önümüzdeki ay kapsamlı bir dosya hazırlaması…
Orhan Veli’nin şiiri kadar, yaşamı da “garip”liklerle doludur.
Naif resimde Türkiye’nin önde gelen ustalarından Fahir Aksoy, 1940 yılında Çanakkale’nin Erenköy nahiyesinde, Motorlu Topçu Alayı karargâhında askerliğini yapmaktadır. Opera orkestrasının birinci kemancısı Fethi Kopuz ile Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı profesörü Fehmi Baldaş da aynı yerde askerdirler.
Dünyada savaş yıllarıdır ve bir süre sonra “görülen lüzum üzerine” Gelibolu’nun Bolayır kazasının “Varlık” köyüne nakledilirler.
Saros körfezinin biraz ilerisindeki Semendirek adası Almanlar’ın işgali altındadır.
Aksoy, bir gün görevli olarak tümenin bulunduğu Dirik köyüne gidecek ve orada askerliğini yapmakta olan Orhan Veli karşılaşacaktır.
Bundan sonra da buluşmaya başlarlar.
Bazen Orhan Veli gelir Aksoy’un bulunduğu köye, bazen Aksoy gider Dirik köyüne...
Köyde küçük bir bakkal vardır.
Leblebi ile açık şarap içerler.
Bakkal Hasan, nüktedan, hazırcevap, hoş bir adamdır.
Yine bir gün şaraplarını yudumlarken Kolordu Komutanı Korgeneral Muzaffer Tuğsavul tarafından görülürler.
General, dükkâna girince bunlar put kesilir, seslerini çıkaramazlar.
Komutan bir şarapla leblebilere bakar, bir bunlara ve “Orduevinde içecek yiyecek tümendi mi? Yarın saat 11.00’de sizi bekliyorum” diyerek çıkar gider.
Orhan Veli’nin “Şimdi hapı yuttuk” demesiyle moralleri iyice bozulur.
Ertesi gün korka korka giderler.
Alacakları cezayı düşünmektedirler.
Hemen huzura alınırlar.
Hazırolda beklerler.
Komutan oturmalarını söyler, ardından askerin bu gibi yerlerde içki içmesinin uygun olmadığını anlatır ve “Ben edebiyatçıları, şairleri çok severim, edebiyatçı olmak istemiştim” diyerek sözlerini bağlar.
İkisinin de morali düzelir hemen.
O cesaretle bir süre konuşurlar.
Ayrılacakları sırada komutan, “Siz şimdi izni düşünüyorsunuz, ama Genelkurmay Başkanlığı izinleri kaldırdı. Yalnız bu hafta mühimmat almak üzere Ankara’ya iki kamyon göndereceğiz. İsterseniz sizi görevlendiririm” der.
Tabii, hemen kabul ederler ve Ankara’ya giderler; dönüşte de komutana Andre Gide’in bir kitabını getirirler.
Aksoy, bir gün de Orhan Veli ile bir köy düğününe gider.
Orhan Veli deveye, Fahir Aksoy eşeğe binmiştir.
O sırada Orhan Veli, küçük bir adaya balıkçı müfrezesi komutanı olarak gönderilmiştir.
Aksoy, bir pazar günü de Orhan Veli’yi ziyarete gider.
Anılarını yazdığı “Yaşam Defterim”de o günü şöyle yad edecektir:
“Bütün yaşamım boyunca, bu kadar bol ve çeşitli balıkla rakı içmemiştim. Böylesini padişahlar da yememiştir.”
Orhan Veli, “Bir Roman Kahramanı” şiirini bu adada yazacak ve “Ülkü” dergisinin 01.01.1945 tarihli sayısında yayınlayacaktır.

“Çadırımın üstüne yağmur yağıyor,
Saros körfezinden rüzgâr esiyordu,
Ve ben, bir roman kahramanı,
Ot yatağın içinde,
İkinci dünya harbinde,
Başucumda zeytinyağı yakarak
Mevzuumu yaşamaya çalışıyordum;
Bir şehirde başlayıp
Kim bilir nerde,
Kim bilir ne gün bitecek mevzuumu.”

06 OCAK 2014, BİRGÜN


Hiç yorum yok: