1001 Gece Denemeleri’ni
şiirleriyle nakışlayan Sâlah Birsel’in “Dünya İşleri”ni 60’lı yılların başında,
İzmir Kemeraltı’nda bir kaldırım kitapçısından bir kibrit kutusu fiyatına
almıştım.
1947 tarihli “Dünya
İşleri”, Birsel’in ilkgençliğinde yazıp da yayımlamadığı romanından sonra
okuruyla buluşan ilk şiir kitabıydı.
Bir konuşmamızda bu
kitabın ilginç öyküsünü anlatmıştı.
Birsel ile Burhan Arpad,
o yıllarda “AB Neşriyatı” adıyla bir yayınevi kurmuşlardır. Çok geçmeden
aralarına İhsan Devrim de katılır ve Cağaloğlu’nda ABC adında bir kitabevi
açarlar. Yayın da yapmaktadırlar. Bu işi iki yıl kadar sürdürürler. Anadolu
kitapçılardan o zamanın parası on bin lira kadar alacakları vardır; paranın
büyük bölümünü alamayınca kitabevini kapatmak zorunda kalırlar. Kitabevini
satmaya karar verirler ama, satıştan önce Tan olayı patlak verir ve gazete
yakılırken ABC Kitabevi de yağmalanacaktır.
“Dünya İşleri” işte bu
“AB Neşriyatı” arasında yayımlanır.
Kitap tam 666 adet
basılmıştır, çünkü o zaman bir top kâğıttan bu kadar kitap çıkmaktadır.
Sonrasında kitabevi
yağmalanınca kitabın parasının bir kısmı Anadolu kitapçılarında kalacak, gerisi
de yağmaya kurban gidecektir.
Geçenlerde yitirdiğimiz sevgili şair arkadaşım
Adnan Azar’ın ilk kitabı “Unutmak Suları”nın da ilginç bir öyküsü vardır.
80’li yılların başında
yine şair arkadaşım Yaşar Miraç, “Yeni Türkü” adıyla bir yayınevi kurmuştu.
Aynı adla bir de dergi
çıkarıyordu.
Miraç, aynı zamanda
günümüzün ünlü müzik grubu “Yeni Türkü”nün de isim babasıdır.
“Yeni Türkü” Miraç’ın
genç şair arkadaşlarının kitaplarını basıyordu. O yıllarda benim “Yeni Bir
Defter Şiirler Meçhul Bir Aşk” kitabım da “Yeni Türkü” yayınları arasında
çıkmıştır.
Miraç, mesela hastane
hemşirelerini örgütlemişti, onlardan röntgenlerin arkasına konulan renkli
kâğıtları alır; bu kâğıtlara el kadar, 16 sayfalık minik kitaplar basardı.
Ahmet Erhan’ın, Turgay
Fişekçi’nin kitapları bunların arasındaydı.
Kâğıdına göre kitapların
kapağının da, iç baskısının da kiminin rengi sarı, kiminin turuncu, kimininki
de yeşildi.
Miraç, ayrıca bu
kitapları çiçeklerle bezediği hasır sepetlere, dizi halinde doldurur;
Bâbıâli’de gazeteleri dolaşarak satmaya çalışırdı.
O ara, Adnan Azar’ın
“Unutmak Suları” ve daha başka birkaç kitap için değişik bir kapak düzeni
düşünür.
Kitapların kapağı
“basma” olacak, fakat her kitap kapağı için “basma”yı kendi zevki için şairin
kendisi alacaktır.
Azar, olayı annesine
anlatır.
Bir asilzade olan annesi
hemen karşı çıkar:
“Oğlum, ilk kitabın
çıkacak, kapağı basma mı olur? Hemen gidip Vakko’dan ipek alacağız.”
Azar, annesini ikna
edemez.
Hemen Vakko’ya giderler,
ipek kumaşlarda basmanın allı-güllü albenisi yoktur ama; Azar da annesini
kırmak istememektedir.
Acaba kitabın kapağında basma
yerine ipek kullanılamaz mı?
Sevgili Yaşar Miraç’ın
tepkisi net olacaktır:
“Şairler arasında sınıf
ayrımı yoktur!”
30 OCAK 2014, BİRGÜN