Gençliğimin
genç İzmir’inde ayaklarını körfeze uzatmış balkonun baş ucunda dururlardı: Biri
çam, biri dut, biri erik ağacı...
Bir
de kokusu bir büyük varile hapsolunmuş yasemin ile yapraklarının lezzeti güneşe
tente misali duran bir asma...
Gece,
yaseminin kokusunu bedenime sararak uyurdum.
Gündüz,
dut ağacının iki kırık dalı salıncağı olurdu uykularımın...
Meyvesini
hiçbir zaman tadamadığım erik çiçeğe durduğunda bahar müjdesini verirdi:
“Temizle
hafızanın kilerini, az sonra gönlünün kapısı önündeyim.”
Ve
bahar gelirdi.
Asmadan
bir salkım koruk, anneannemin anıların harcıyla pişirdiği bamyanın lezzeti
olurdu.
Dut
silkelerdik komşu kızlarının basma pazenden mamul eteklerine...
Papatyalar
dizerdik çam ağacının iğne iplik parmaklarına:
“Seviyor
sevmiyor, seviyor sevmiyor, seviyor sevmiyor...”
Papatya
bir kır lalesine dönüşürdü, kır lalesi kalbime, kalbim komşu kızının
sevdasına...
Sevda,
bahara dönüşürdü.
Hülyalarımın
ipiyle uçurtmalar salardım gökyüzünün ovasına...
Aşk
üzre mısralarla donatırdım uçurtmanın bedenini de...
Aşk
üzre şiirlerle kenarları marjlı, çift çizgili defterleri...
Gençliğin
mavi yelkenlisi yaşlılığın sularında yol aldıkça, bütün bunların daha sonra
gerçekten “şiir” olmadığını anlayacağım halde...
Şiir
bir itiraftı çünkü...
Hayatın
itirafı...
Aşkın
itirafı...
Sevginin
ve sevdanın, hüznün ve gururun, ayrılık ve kavuşmanın, acının ve sevincin
itirafı...
Bir
de unutulmanın ve hatırlanmanın...
Bir
de gençliğimizin itirafı...
Bir
de anıların...
Çünkü
bahar da bir itiraftı:
“Bekleyeceğim
seni ömrüm boyunca.”
“Yapacağım
tek şey, seni unutmak olacaktır”
“Anla
artık, seviyorum işte seni.”
Şimdi
geç gençliğimin penceresinde bir daha bakıyorum bahara...
Bir
kadın balkonda çamaşır asıyor. İki serçe yeni bir yuva yapma telaşında.
Leylekler daha gelmedi, ama gelecekler. Bir çocuk dedesiyle güvercinleri
yemliyor masumiyetinin heybesinden. Güneş, bedenimi yakıyor, yaksın...
Unuttum
komşu kızların yüzlerini, hatıraları hatıramda yaşasa dahi...
Ama
ne o geceler boyu yorganım olan yasemin kokusunu unutabildim, ne güneşe tente
misali duran asmada olgunlaşan korukların lezzetini...
Dala
erik düştü bugün çünkü, gönlüme bahar...
CAN YÜCEL’DEN ANLAYANA
Cümlemiz
cümle değildir,
Çoğumuz
bir kelime bile etmez,
Ümmîdirler
kendileri,
Bakmayın
aydından saydıklarına!
11
NİSAN 2013, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder