Rivayet ederler ki, vakti zamanında yüzünün ışığı âlemi aydınlatan Birgi Baba adında bir ulu kişi Balıkesir'de miras işleriyle
görevlidir.
Yirmi yıl kadar sürdürdüğü bu işin
karşılığında da küçük bir para alır.
Ama günün birinde okuduğu bir hadis-i şerifte bu iş için para
alınamayacağını öğreniverir.
O günden sonra da asasını eline alarak yollara
düşer ve Ödemiş’in Bozdağ yamaçlarında bir yere yerleşir.
Bu yer, sonraki yıllarda Aydınoğlu Beyliği'ne başkentlik
yapacak “Birgi”
adıyla tarihe geçecektir.
Birgi, şimdilerde yaklaşık 2200 nüfusu ve Safranbolu misali bozulmamış kent
dokusuyla ilginç bir
yerleşim birimi...
ÇEKÜL Vakfı, on beş yılı aşan bir
çalışma sonunda çoğu
yıkılmaya yüz
tutan evleri onararak Birgi’yi bir çekim merkezi haline getirdi.
Bu çabada özellikle Birgi’de
yaşayanların çabası çok önemliydi.
Naif ressam-arkeolog Emin Başaranbilek
de bu çabaya omuz verenlerden... Bir ÇEKÜL gönüllüsü olarak Birgi üzerinde
çalışmalarda bulunuyor.
Iliette Tendeiro ve Julie
Lafortune’nin desenleriyle bezediği “Birgi’ye Bakmak” denemeleri de bu
çalışmalardan biri...
Başaranbilek, “deneme”sinde
rivayetlerden söz etmiyor ve soruyor: Nedir Birgi’yi önemli kılan?
“Bizans döneminde kaleli bir kent
olan Birgi’nin 1307 yılında Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından alınmasıyla oluşan
ve Osmanlı Dönemi’nde zenginleşerek günümüze ulaşan kent dokusu ile
Selçuklu’dan Beyliğe, Beylik’ten Osmanlı’ya geçişin, Cumhuriyetle birlikte
kurtuluşun ve kuruluşun izlerini taşımasıyla Türk yerleşim tarihinin önemli bir
kenti olmasıdır.”
Başaranbilek, Birgi’nin tarihsel
konumunu, bu konumda kent-insan ilişkisini irdelerken doğal coğrafyasının
fotografisini de çıkarıyor:
“Birgi’yi dağ, ova, bayır, dere,
tepe, ev, konak, anıt, su, ağaç, böcek olarak görmez; lacivert göğün, dalgalı
bulutların altında –kendiliğinden oluşan iç huzuruyla- tümü birden olursunuz.
(...) Burada mevsim ne olursa olsun, bazı günler yaşarsınız bunu. Doğanın kendini
zamansız ve kendiliğinden kurgulamasını kim düşünebilir? İşte burada beşinci
mevsim; ay toplama zamanıdır...”
“Birgi’ye Bakmak” önemli bir kent
monografisi örneği ve bu tür denemelere ne kadar gereksinim duyduğumuzun da bir
kanıtı...
ÜZGÜNÜM FAZIL SAY...
Fazıl Say, Ömer Hayyam’ın bir
dörtlüğünü sosyal medyada paylaştığı için cezalandırıldı!
Say, kararın ardından “Mahkeme sonucu çıkan karar için yurdum adına
çok üzgünüm. İfade özgürlüğü açısından hayal kırıklığına uğradım. Hiçbir suçum
olmamasına rağmen ceza almış bulunmam şahsımdan çok, Türkiye’deki ifade ve
inanç özgürlüğü adına kaygı vericidir" diye açıklamada bulundu.
Anlaşılıyor ki,
ifade ve inanç özgürlüğü ileri demokraside kültür ve sanattan sorumlu
yetkililer nezdinde “yargı kararları” ile sınırlı...
Bir şair olarak ben
de üzgünüm...
Hem yurdum için, en
çok da Ömer Hayyam için...
18 NİSAN 2013, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder