Alman doğubilimci Andreas David Mordtmann,
1811’de Hamburg’da dünyaya geliyor. 1846’da Kuzey Almanya Kentleri Birliği
Hansa’nın temsilciliği yapmak üzere yolu İstanbul’a düşüyor.
On üç yıl bu görevde kalan Mordtmann, daha
sonra ülkesine dönmeyerek 1860’ta yeni kurulan ticaret mahkemelerinde yargıç
olarak görev yapıyor.
1879’da kalp krizinden ölünce Feriköy
Protestan mezarlığında toprağa veriliyor.
Mordtmann,
Gertraude Songu-Haberman çevirisiyle yayımlanan “İstanbul ve Yeni Osmanlılar”
(Pera Yayıncılık) kitabında Tanzimat dönemi ile II.Abdülhamit döneminin ilk
yılları için gerek Osmanlı tarihi gerekse İstanbul’un politik ve kültürel
tarihi hakkında oldukça ayrıntılı bilgiler vermektedir.
Son
yıllarda gündemde olan “Yeni Osmanlı” kavramına küçük bir katkı niyetine bu
kitaptan kimi ilginç saptamaları “yorumsuz” olarak ilginize ve bilginize sunmak
istiyorum.
Paraya doymayan bir hükümdar, ulusal
ekonominin temel bilgilerine bile sahip olmayan bir hükümet, borca batmış bir
sürü paşa ve bunları avucunun içine almış vurguncular, dolandırıcılar ve bu
rezaletleri göklere çıkaran satılmış basın...
Bu nedenle israfı sürdürebilmek için ülkenin
vergi kaynakları sonuna kadar zorlanır; devletin gelir-gider bütçesi iki misli
arttırılır. Vergi alınabilecek ne varsa vergiye tabi tutulur, ardından ek
vergiler konur. Birçok sanayi dalı yavaş, ama kesin bir çöküşe doğru gitmeye
başlar.
Gerekli ve yararlı çalışmalar için ne kadar az
harcama yapılmışsa, gösterişli ve gereksiz yapılar için de o kadar fazla para
akıtılmıştır.
İnşa edilen yapılar bazen bir kapris uğruna
yıktırılarak değişik bir biçimde yeniden hayata geçirilir.
Delinin biri eski binaları yaptırmış
yöneticilerin inşaat biter bitmez öldüklerini anlatmıştır.
Bu sırada da tahttan indirilmesine birkaç ay
kala padişah, Dolmabahçe Sarayı’nın yakınında büyük ve görkemli bir caminin
inşa edilmesini buyurur.
Padişah, bu caminin İstanbul’un bütün öteki camilerinden
daha büyük ve gösterişli olmasını arzu etmektedir; üstelik camiden geçilmeyen
bir semtte...
Süregelen yozlaşmalar nedeniyle tarafsızlık ve
temiz ahlak bakımından sicili zaten pek parlak olmayan yargıç camiasının artık
eskisinden daha fazla yolsuzluklara ve rüşvete bulaşması kaçınılmazdır.
Okullarda eğitim düzeyi düşüktür ve öğretmenler yaşam koşullarının
ağırlığı altında ezilmektedirler.
Yayın organları içler acısı bir durumdadır. Tarihi gerçeklerin haklı
çıkarmadığı yoğun bir şovenizm, bütün gazetelerin ortak özelliğidir.
Harbiye’nin üst idare kademelerinde birkaç akıllı adam vardır;
koşulların uygun olmasından yararlanarak harbiye okullarının, hastane ve
kışlalarının durumunu düzeltirler; böylece
işe yarar subay ve kurmaylardan bir çekirdek kadro meydana getirirler.
Fakat bu adamların çalışmalarına ne yazık ki, çok fazla müdahale edilir.
Bütün bunların sonucunda da bir devlet, zengin ve bereketli toprakları
sahipken büyük bir borç altında kalıp iflasını ilan edecektir.
Bunun içindir ki, tarih alınacak derslerin aynasıdır.
25 NİSAN 2013, BİRGÜN