Raviyanı
ahbar şöyle hikâyet eder ki, zamanın dehrinde İstanbul’da bir adam yaşar idi… Geçim
sıkıntısına ne zaman derman bulunmuş… “Kredi kartı” şart değil ya, adamcağız da
borç batağında boğulur olur… Bir kuruşunu dahi ödemesinin mümkünü yok.
Birileri
adama akıl verir: “Eğer bir caminin top kandili altında kırk sabah namazı
kılarsan borçlarından kurtulursun.”
Çaresizlik
kör kuyuyu suyu eksilmeyen pınara çevirir.
Adam
da tam otuz dokuz sabah mahalle camisinin top kandili altında namaza başlar…
Kırkıncı
sabah aceleyle sokağa fırlar.
Ortalık
daha alaca karanlık…
Koşa
koşa camiye giderken bir adama çarpar.
Bu
sırada başındaki kavuğu yere düşer, o telaş içinde yerde ne bulduysa başına
geçirir.
Hemen
camiye girer, sabah namazında saf tutar.
Namaz
bitince tanrı ne verecek diye bir köşede oturup beklemeye alır bedenini…
Bundan
sonra olanlar olacaktır.
Camide
namaza gelen ne kadar tanrının kulu varsa ellerinde avuçlarında bulunan
paraları adamın önüne bırakacaklardır.
Adam,
neye uğradığını şaşırmıştır.
Sonunda
caminin kayyum başı gelir.
“Kardeşim”
der, “haydi paralarını al da git. Tanrıdan dileğin oldu, daha ne istiyorsun?”
Ve
ardından ekler:
“Yalnız
şu başının kabını değiştir. Başına Müslümanlara özgü olan bir sarık ya da kavuk
geçir.”
Adam,
önce bir şey anlamaz bu sözlerden…
Sonra
elini başına atınca ne görsün?
Başında
bir papaz serpuşu bulunmakta…
Meğer
sabahın erinde yolda çarptığı adam bir papaz imiş…
Onun
da serpuşu düşmüş, bizimki ise kendi kavuğu yerine onun serpuşunu geçirmiş
başına…
Camide
bulunan topluluk da bir papazın Müslüman olduğunu sanarak açmış kesenin ağzını…
Durumu
kavrayan borçlu vatandaş ellerini açarak Tanrıya seslenir:
“Ey
tanrım! Veriyorsun, veriyorsun ama, adamın başına da papazın serpuşunu
geriyorsun!”
Bu
öyküyü ben uydurmadım. Öykü, “İstanbul Ansiklopedisi Yayınları” arasında çıkan
ve üstat Reşat Ekrem Koçu’nun “Geçen asrı aydınlatan kıymetli vesikalardan bir
eser” olarak tanımladığı “Aşçıdede Halil İbrahim”in “Hatıralar” yapıtından…
Haklısınız,
diyeceksiniz ki bu öykünün günümüzle ne ilgisi var?
Elbette
THY grevi, kürtaj tartışmaları, öğrenci eylemleri, HES protestoları, içeride
kelepçeli, dışarıda tasmalı gazeteciler, derin devlet yüzey siyaset, Kürt
sorunu, hele hele “muhazakâr sanat” ile hiçbir ilgisi, ilintisi yok…
Adamın
derdi anlaşıldı, kerameti kavuğunda imiş…
Ama
düşünüyorum, düşünüyorum da bizim başımıza bu kavuğu kim geçirdi?
ŞAİRİN NOT
DEFTERİ
*Başbakan,
ülkede nereye gitse en az 100-200 proje ve tesisin açılışını yapıyor. Geçen
hafta gittiği Diyarbakır’da da 256 proje ile 39 tesisin açılışında bulundu.
Muhalif medya, konumu gereği AKP’nin iyi, güzel, doğru icraatlarını yazmaz
diyelim, peki “yandaş” ve “candaş” medyada bu proje ve tesislerin adlarını
bilen var mı? Mesela en son, Diyarbakır’da yapılan tesislerin ne olduğu, nerede
olduğu meraka değmez mi?
*Mimarlık
alanına ve kente ilişkin birikimlerin mimarlık ortamı ve kentlilerle
paylaşılması ve mimarlık kültürünün yaygınlaşması amacıyla yıllardır çeşitli
yayınlar yapan Mimarlar Odası Ankara Şubesi, 8 - 9 haziranda bir “Mimarlık
Yayınları Fuarı” düzenliyor. Kızılay Konur Sokakta açılacak fuarda Şube
tarafından yürütülen projelerin somut ürünleri yanı sıra kent kitapları gibi
farklı içerikte birçok yayın da bulunmakta...
ECEL
Kimse bilmesin benden başka
nerede nasıl niye öldüğümü
Ecel, hiç arkadaşım olmadı çünkü
07 HAZİRAN 2012, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder