Halit Ziya, Reji’de Tahrirat ve Tercüme Kalemi Başkâtibi
ve sonra da Müdürü sıfatıyla, yıllarca aynı tekdüze hayatı yaşamıştır. Abdülhak
Şinasi Hisar’ın Ağustos 1956’da Türk Yurdu dergisinde yazdığına göre üstat,
“her sabah alt kattaki küçük odasına gelir; her öğle Galata'daki bir lokantadan
getirttiği iki kap yemeğini yer; her akşam, idareden çıkınca, ilkbaharda Taksim
ve yazın da Tepebaşı bahçesine gider; biraz çalgı dinler ve gelen ahbaplarıyla
görüşür.”
Bu nedenle de bütün hikâye ve romanlarında Tepebaşı ve
Taksim bahçelerinin önemleri dikkati çekecektir.
Hisar’a göre o zamanlar Şişli ve Beyoğlu, uzak ve
mahrum İstanbul tarafı mahallelerine karşı daha canlı ve neşelidir.
Çeşitli mevsimlerde Fransız ünlü aktör ve aktrisleri,
musikişinasları, opera ve operet kumpanyaları, Sarah Bernhardt, Rejane, Hading,
Loie Fuller, Moumet-Sully, Coqueliu ve daha başkaları İstanbul’a gelirler.
Bunların İstanbul’da birkaç gün için kalmaları bile
olay olur.
Tiyatro fiyatları da pek pahalı olmasına rağmen bütün
yerler kapışılacaktır.
Yine Hisar’a göre o zamanlar, apartmanlarda yaşamak
âdet olmadığından, evi bulunmayanlar ev kiralayacak, yazın da ayrı bir kira evi
arayacaklardır.
Herkes, küçük olsun, bir ev sahibi olmak dileğindedir;
hemen herkes de evinin, küçücük olsun, bir bahçesi, içinde biraz olsun çiçek
bulunmasını istemektedir.
Halit Ziya, Osmanbey’de otururken, yazın Büyükada’da
yaşamayı tercih eder.
Fakat daha sonra, çocuklar için bir bahçe bulunmasını
tabii ve zaruri görerek, Büyükada'dan o zaman Ayastafanos denilen Yeşilköy'de
aldığı bahçeli bir köşkte yaşayacaktır.
Bahçesinde yetiştirdiği gayet güzel beyaz güller, ayrı
ayrı isimler verdiği güller vardır.
O zamanlar satın alınacak evin mahallesi de çok
önemlidir.
Çünkü komşular, doğal olarak akrabalardan
sayılmaktadırlar.
Her yeni mahallenin bırakılan eskisinin
kaybettirdiklerine karşılık, başka kazançlarla telafi olunmasına özen
gösterilir.
İşte Ayastafanos, sakinleriyle böyle seçkin bir yerdir.
Halit Ziya'nın her günü, böylece biraz fazla hesabi
geçecek; gayet ciddi bir tüccar gibi her zamanının hesabıyla meşgul olarak
Sirkeci istasyonuna Reji Müdürü Mösyö Berriat'ının arabasıyla gidecektir.
Ve böylece her akşam, yeni bir harcamaya gerek duymadan,
bir an önce evine dönmekle meşgul olacaktır.
Reji’de çalışırken alt kattaki küçük odasının gözlere
çarpan bir özelliği vardır.
Kendisinin kasası bu odanın ortasında ve genellikle
açık duran kapısının karşısında durmaktadır. Fakat bu, kendisinin değil
idarenin kasasıdır.
Her kasa bulunduğu odanın bir duvarı yanında dururken
ortasında duran bu kasa odanın en özel bir noktasını işgal edecek ve odanın bir
çeşit simgesini oluşturacaktır.
Hisar’a göre Halit Ziya, bu gündelik görevlerini
görmekle hayatını kazandığından para için yazmaya gerek duymayacaktır.
Ancak yazdıklarının basıldığını görmek ve yazılarının
kârını bilmekle hoşnut olacaktır.
"Kırık Hayatlar" romanının başında belirtiği
gibi, 1901'de sansürün vehimli abartmasıyla, edebiyatın artık devamına olanak
kalmadığını, Edebiyat-ı Cedide’nin kapatıldığını anlayınca, Meşrutiyet’in tekrar
ilanına kadar artık kalemi bir daha eline almayacaktır.
*
II. Meşrutiyet'in tekrar ilan olunduğu günlerde Sabah
gazetesi sahibi Mihran Efendi, Halit Ziya'nın Reji’deki odasına gelerek
gazetesi için bir roman vermesini rica eder ve her tefrikası için bir lira vermeyi
vaat eder. O da, o gün "Nesl-i Ahîr" romanını, âdeti veçhile, bir
yandan yazmaya, bir yandan da her öğleyin yediği iki kap yemeğine bir tatlı ilave
etmeye başlamıştır.
Sonra Halit Ziya, Mâbeyn-i Hümâyun Başkâtipliğine atanınca,
romanına devam edemeyecek ve yazı işlerini tatile karar verecektir.
17 AĞUSTOS 2017, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder