17 Ağustos 2017 Perşembe

HALİT ZİYA’NIN BİR GÜNÜ

Halit Ziya, Reji’de Tahrirat ve Tercüme Kalemi Başkâtibi ve sonra da Müdürü sıfatıyla, yıllarca aynı tekdüze hayatı yaşamıştır. Abdülhak Şinasi Hisar’ın Ağustos 1956’da Türk Yurdu dergisinde yazdığına göre üstat, “her sabah alt kattaki küçük odasına gelir; her öğle Galata'daki bir lokantadan getirttiği iki kap yemeğini yer; her akşam, idareden çıkınca, ilkbaharda Taksim ve yazın da Tepebaşı bahçesine gider; biraz çalgı dinler ve gelen ahbaplarıyla görüşür.”
Bu nedenle de bütün hikâye ve romanlarında Tepebaşı ve Taksim bahçelerinin önemleri dikkati çekecektir.
Hisar’a göre o zamanlar Şişli ve Beyoğlu, uzak ve mahrum İstanbul tarafı mahallelerine karşı daha canlı ve neşelidir.
Çeşitli mevsimlerde Fransız ünlü aktör ve aktrisleri, musikişinasları, opera ve operet kumpanyaları, Sarah Bernhardt, Rejane, Hading, Loie Fuller, Moumet-Sully, Coqueliu ve daha başkaları İstanbul’a gelirler.
Bunların İstanbul’da birkaç gün için kalmaları bile olay olur.
Tiyatro fiyatları da pek pahalı olmasına rağmen bütün yerler kapışılacaktır.
Yine Hisar’a göre o zamanlar, apartmanlarda yaşamak âdet olmadığından, evi bulunmayanlar ev kiralayacak, yazın da ayrı bir kira evi arayacaklardır.
Herkes, küçük olsun, bir ev sahibi olmak dileğindedir; hemen herkes de evinin, küçücük olsun, bir bahçesi, içinde biraz olsun çiçek bulunmasını istemektedir.
Halit Ziya, Osmanbey’de otururken, yazın Büyükada’da yaşamayı tercih eder.
Fakat daha sonra, çocuklar için bir bahçe bulunmasını tabii ve zaruri görerek, Büyükada'dan o zaman Ayastafanos denilen Yeşilköy'de aldığı bahçeli bir köşkte yaşayacaktır.
Bahçesinde yetiştirdiği gayet güzel beyaz güller, ayrı ayrı isimler verdiği güller vardır.
O zamanlar satın alınacak evin mahallesi de çok önemlidir.
Çünkü komşular, doğal olarak akrabalardan sayılmaktadırlar.
Her yeni mahallenin bırakılan eskisinin kaybettirdiklerine karşılık, başka kazançlarla telafi olunmasına özen gösterilir.
İşte Ayastafanos, sakinleriyle böyle seçkin bir yerdir.
Halit Ziya'nın her günü, böylece biraz fazla hesabi geçecek; gayet ciddi bir tüccar gibi her zamanının hesabıyla meşgul olarak Sirkeci istasyonuna Reji Müdürü Mösyö Berriat'ının arabasıyla gidecektir.
Ve böylece her akşam, yeni bir harcamaya gerek duymadan, bir an önce evine dönmekle meşgul olacaktır.
Reji’de çalışırken alt kattaki küçük odasının gözlere çarpan bir özelliği vardır.
Kendisinin kasası bu odanın ortasında ve genellikle açık duran kapısının karşısında durmaktadır. Fakat bu, kendisinin değil idarenin kasasıdır.
Her kasa bulunduğu odanın bir duvarı yanında dururken ortasında duran bu kasa odanın en özel bir noktasını işgal edecek ve odanın bir çeşit simgesini oluşturacaktır.
Hisar’a göre Halit Ziya, bu gündelik görevlerini görmekle hayatını kazandığından para için yazmaya gerek duymayacaktır.
Ancak yazdıklarının basıldığını görmek ve yazılarının kârını bilmekle hoşnut olacaktır.
"Kırık Hayatlar" romanının başında belirtiği gibi, 1901'de sansürün vehimli abartmasıyla, edebiyatın artık devamına olanak kalmadığını, Edebiyat-ı Cedide’nin kapatıldığını anlayınca, Meşrutiyet’in tekrar ilanına kadar artık kalemi bir daha eline almayacaktır.

*

II. Meşrutiyet'in tekrar ilan olunduğu günlerde Sabah gazetesi sahibi Mihran Efendi, Halit Ziya'nın Reji’deki odasına gelerek gazetesi için bir roman vermesini rica eder ve her tefrikası için bir lira vermeyi vaat eder. O da, o gün "Nesl-i Ahîr" romanını, âdeti veçhile, bir yandan yazmaya, bir yandan da her öğleyin yediği iki kap yemeğine bir tatlı ilave etmeye başlamıştır.
Sonra Halit Ziya, Mâbeyn-i Hümâyun Başkâtipliğine atanınca, romanına devam edemeyecek ve yazı işlerini tatile karar verecektir.

17 AĞUSTOS 2017, BirGün


Hiç yorum yok: