7 Ocak 2016 Perşembe

BEŞ LİRANIN HİKMETİ...

Ahmed Arif, elinde tahta bavulu, sırtında çarşafsız yorganı, sağında solunda iki polis memuru ile Ankara garından trene binmiştir...
Bileklerinde annesinin nakışlı mendili misali kelepçe...
Paramparça bir canla Eskişehir üzerinden İstanbul’a uzanmakta yolu...
Tren Eskişehir’de duruyor, iki köylü biniyor, biri erkek, öteki kadın...
Kadın bakıyor, dışarıda delikanlı bir bahar, yanında iki polis arasında bir yiğit...
Soruyor bir ara:
“Suçun nedir evladım?”
Ne desin, şiirinden başka bir “suç”un gölgesi düşmemiş ki künyesine...
“Sevdadır” diyor kısaca, ağulardan süzülmüş sesiyle...
Birden kadının yüzü aydınlanıyor. Çıkınını açıp para vermek istiyor.
Ahmed Arif almıyor, oysa cebinde beş liradan başka parası yok.
Aynı tarihte ekmek kapısının kilidini açmak için Adana’dan İstanbul’a yola çıkan Yaşar Kemal’in de cebinde ancak beş lirası vardır.
Anasının balmumundan muşamba yapıp diktiği torbanın içine koyduğu malını mülkünü sırtladığı gibi önce Ankara’ya gider.
İki-üç gün yolculuktan sonra Abidin Dino’nun evine ulaşır.
Oktay Rifat ile Güzin Dino da evdedirler.
Söz arasında Abidin Dino, Yaşar Kemal’e ne yapmak istediğini sorar.
Arif Dino’nun kendisini Cumhuriyet gazetesine aldıracağını söyler. Cumhuriyet işi olmazsa Orhan Kemal ile İstanbul’da buluşacaklar, bir el arabası alarak sebze-meyve satacaklardır.
Bu da olmazsa Yeni Cami arkasında arzuhalcilik yapacaktır.
Abidin Dino, “İstanbul’a gidiyorsun ya ne kadar para var cebinde?” diye bir daha sorar.
Sonra elindeki Osmanlı kesesine benzeyen bir keseyi Yaşar Kemal’e verir:
“Bunun içinde elli lira var, bu da az ya...”
Kesenin içi bozuk para doludur.
Ve Yaşar Kemal’i otobüsle İstanbul’a uğurlamaya karar verirler.
Sonrasını Yaşar Kemal şöyle anlatacaktır:
Abidin Dino, Oktay Rifat, ben evden çıktık, Oktay Rifat yolda ayrıldı. O zamanlar otobüs terminali tren istasyonunun yanındaydı. Abidin Dino benden iki buçuk lira aldı gitti, benim İstanbul biletimi getirdi. Otobüs yarım saat sonra kalkacaktı. Hazırlanıyordu.
Dolaşarak konuştuk. Otobüs kalkış saati geldi, çağırdılar. Abidin Dino’yla öpüştük. Öpüştük ya, Abidin Bey orada öylece durdu kaldı. Otobüs beni çağırıyor. Abidin Dino’nun bana söyleyecek bir şeyi var ki söyleyemiyor. Yanına gittim, “Abidin Bey, bir şey mi söyleyecekti­niz bana?” diye sordum. O, utana sıkıla, “Sen oradan bana 75 kuruş versene,” dedi. Her şeyi anladım. Evde ne kadar para varsa torlamış toplamış bana vermişlerdi. Seve seve ona 75 kuruşu verdim. (Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor: Adam Yayınları, 1996)
 Abidin Dinoo gider­ken arkasından da, “Abidin Bey o yetmiş beş kuruş size ananızın sütü gibi helal olsun,” diye sağanaklı bir nara patlatacaktır.

07 OCAK 2016, BirGün


Hiç yorum yok: