Ahmed Arif, elinde tahta bavulu, sırtında çarşafsız
yorganı, sağında solunda iki polis memuru ile Ankara garından trene
binmiştir...
Bileklerinde annesinin nakışlı mendili misali
kelepçe...
Paramparça bir canla Eskişehir üzerinden İstanbul’a
uzanmakta yolu...
Tren Eskişehir’de duruyor, iki köylü biniyor, biri
erkek, öteki kadın...
Kadın bakıyor, dışarıda delikanlı bir bahar, yanında
iki polis arasında bir yiğit...
Soruyor bir ara:
“Suçun nedir evladım?”
Ne desin, şiirinden başka bir “suç”un gölgesi düşmemiş
ki künyesine...
“Sevdadır” diyor kısaca, ağulardan süzülmüş sesiyle...
Birden
kadının yüzü aydınlanıyor. Çıkınını açıp para vermek istiyor.
Ahmed
Arif almıyor, oysa cebinde beş liradan başka parası yok.
Aynı tarihte
ekmek kapısının kilidini açmak için Adana’dan İstanbul’a yola çıkan Yaşar
Kemal’in de cebinde ancak beş lirası vardır.
Anasının
balmumundan muşamba yapıp diktiği torbanın içine koyduğu malını mülkünü
sırtladığı gibi önce Ankara’ya gider.
İki-üç gün
yolculuktan sonra Abidin Dino’nun evine ulaşır.
Oktay Rifat
ile Güzin Dino da evdedirler.
Söz arasında
Abidin Dino, Yaşar Kemal’e ne yapmak istediğini sorar.
Arif Dino’nun
kendisini Cumhuriyet gazetesine aldıracağını söyler. Cumhuriyet işi olmazsa
Orhan Kemal ile İstanbul’da buluşacaklar, bir el arabası alarak sebze-meyve
satacaklardır.
Bu da olmazsa
Yeni Cami arkasında arzuhalcilik yapacaktır.
Abidin Dino,
“İstanbul’a gidiyorsun ya ne kadar para var cebinde?” diye bir daha sorar.
Sonra
elindeki Osmanlı kesesine benzeyen bir keseyi Yaşar Kemal’e verir:
“Bunun içinde
elli lira var, bu da az ya...”
Kesenin içi
bozuk para doludur.
Ve Yaşar
Kemal’i otobüsle İstanbul’a uğurlamaya karar verirler.
Sonrasını
Yaşar Kemal şöyle anlatacaktır:
“Abidin Dino, Oktay Rifat, ben evden çıktık,
Oktay Rifat yolda ayrıldı. O zamanlar otobüs terminali tren istasyonunun yanındaydı.
Abidin Dino benden iki buçuk lira aldı gitti, benim İstanbul biletimi getirdi.
Otobüs yarım saat sonra kalkacaktı. Hazırlanıyordu.
Dolaşarak konuştuk. Otobüs kalkış saati geldi, çağırdılar.
Abidin Dino’yla öpüştük. Öpüştük ya, Abidin Bey orada öylece durdu kaldı.
Otobüs beni çağırıyor. Abidin Dino’nun bana söyleyecek bir şeyi var ki söyleyemiyor. Yanına gittim, “Abidin Bey, bir
şey mi söyleyecektiniz bana?” diye sordum. O, utana sıkıla, “Sen oradan
bana 75 kuruş versene,” dedi. Her şeyi anladım. Evde ne kadar para varsa
torlamış toplamış bana vermişlerdi. Seve seve ona 75 kuruşu verdim. (Yaşar
Kemal Kendini Anlatıyor: Adam Yayınları, 1996)
Abidin Dinoo giderken
arkasından da, “Abidin Bey o yetmiş beş kuruş size ananızın sütü gibi helal
olsun,” diye sağanaklı bir nara patlatacaktır.
07 OCAK 2016, BirGün
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder