Ressam Elif Naci ile Peyami Safa, Vefa Lisesi’den
arkadaştırlar. Lisenin resim öğretmeni Şevket Dağ, edebiyat öğretmeni ise
İbrahim Necmi Dilmen’dir.
Peyami Safa, güzel resim yapar ve Şevket Dağ’dan hep on
alır, Elif Naci ise altı…
İbrahim Necmi ise Elif Naci’ye on verir, Peyami Safa’ya altı…
Elif Naci, liseden sonra Güzel Sanatlar Akademisi’ni
bitirecek, bu arada ressam İbrahim Çallı ile birçok gün ve gece içki masasını
paylaşacaktır.
Hatta içkide hocası Çallı’dan aşağı da kalmayacaktır.
Bir gün dostları, “Elif Naci’nin Çallı’nın öğrencisi olduğu
belli, maşallah iyi içiyor” deyince Çallı şöyle açıklayacaktır düşüncesini:
“Vallahi ben ona resim yapmasını öğrettim, o rakı içmesini
öğrenmiş, ne yapayım!”
Ben “Cumhuriyet”te
çalışırken Elif Naci, kırk yıldır arşiv sorumlusuydu. Ama arşivciliğinden çok,
biz onu Agop Arad ile gazetenin iki ressamı olarak bilirdik.
Yeniler pek bilmez, nitekim
Elif Naci, 1933 yılında kurulan “D Grubu”nun beş ressamından biriydi.
“D Grubu”
beş ressamdan (Zeki Faik İzer, Nurullah Berk, Elif Naci, Cemal Tollu, Abidin Dino), bir de heykeltıraş Zühtü Müridoğlu’ndan oluşmaktaydı.
Abidin Dino’nun deyişi ile “Türkiye’deki ilk avant-garde resim grubu” idi.
Grup; Osmanlı
Ressamlar Cemiyeti, Sanayi Nefise Birliği (Güzel Sanatlar Birliği), Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar
Birliği'nden
sonra Türkiye'de kurulan dördüncü sanatçı birliği idi.
Buradan yola çıkarak Nurullah Berk'in önerisiyle Türkçe
alfabenin dördüncü harfi “D”yi kendilerine isim olarak seçmişlerdi.
Bedri Rahmi Eyüboğlu D
Grubu sergilerinin açılış serüvenlerini 1932 yılında yazdığı “Paris Anıları”nda
anlatacaktır. (Bu Anadolu Var ya..., Bilgi Yayınevi, 1993)
Grubun kurucularından Elif
Naci, gazetede boş kaldığı zamanlarda şöyle bir haber döktürür:
“Haber aldığımıza göre D
Grubu ressamları 15 gün sonra bir resim açacaklardır. Sergide şu ressamların
eserleri bulunacak ve şu güne kadar açık kalacaktır.”
İşin güzeli açılacak bu
sergiden Grup arkadaşlarının hiçbirinin haberi yoktur.
Ertesi gün Elif Naci’ye gidilir,
haberin içeriğini öğrenmek üzere...
“Gerçekten böyle bir sergi
var mı?”
Elif Naci’nin yanıtı,
“Kardeşim, gazete yazdığına göre doğrudur” olacaktır.
Gerçekten de Elif Naci’nin
haberinin yazdığı sergi açılır ve kapanır.
Bedri Rahmi, sergilerin en
önemli özelliğini ile şöyle belirliyor:
“Sergilerin hepsi bir
konferansla açılırdı. Ahmet Hamdi, Necip Fazıl, Peyami Safa, Burhan Toprak
muhakkak bir konferans verirlerdi. Bu arada Peyami Safa öküz gözü ile insan
gözü arasındaki farkları incelerdi. Necip Fazıl boşluğu ense kökünde
taşıyanların, çerçevesiz olan ressamların mavi zaviyeleri arasındaki
münasebetleri mukayese ederdi.”
Bedri Rahmi böyle
yedi-sekiz sergi açıldığını ve hiçbirinin tek resim satılmadan kapandığını
anımsatıyor.
Ama bu da uzun sürmeyecek,
bir süre sonra resimler alıcı bulacaklardır.
Örneğin Abidin Dino “Kısa
Hayat Öyküm”de, 1930’lu yılların başında bu sergilerde sattığı resimlerle
yaşamını sürdürdüğünü anlatacaktır.
Bedri Rahmi, “Yeni Adam”ın
Ocak 1935 tarihli sayısında ise D Grubu’nun dördüncü sergisinin “acıklı
hikâyesi”ni anlatacaktır.
Sergi Saray Sineması
yanındaki Galatasaraylılar Kulübü’nde açılır. Sergiye girmek için büyükçe bir
apartman kapısı vardır. Bu kapının camları üzerine sergi kataloglarından bir
kaç tanesi yapıştırılır.
Bir süre sonra sergiye
katılan bazı ressamlar apartmanın kapıcısı tarafından aranacaktır: “Bu kapının
üzerindeki resimleri derhal kaldırın!”
Ressamların şaşkınlığını
görünce ekleyecektir:
“Burada aile oturuyor.”
Apartmanda oturanların
ahlakını bozacağından korkulan şey, D Grubu’nun minnacık kataloğundaki yine
minnacık bir çıplak resimdir.
Ve resim kaldırılır.
Ama o sırada apartmanın
kapısı üzerinde iki insan büyüklüğünde, Amerikalı bir şehvet yıldızının çıplak
baldırları sallanmaktadır.
28 OCAK 2016, BirGün