En az elli yılını her ikisi ile dostluk içinde
geçirmiş biri olarak ne “rakı”ya övgü düzmek, ne de şimdilerde “milli içki”miz
diye sunulmaya çalışılan “ayran”a yergide bulunmak niyetinde değilim. Çünkü
ikisi de ayrı ayrı nice güzelliği barındırmakta bünyelerinde...
“Bar
Supervisor” unvanlı, yiyecek-içecek uzmanı Vefa Zat, rakı ile ayranın
kardeşliğini şöyle anlatır, hem de milliyetçi-mukaddesatçı bir iktidar
döneminde:
“Ayranlı rakı geceleri 50’li yılların sonunda
İstanbul’da yapılan bir vapur eğlencesi. Özellikle cumartesi geceleri, Şehir
Hatları tarafından tahsis edilen bir vapurda gençler için danslı geceler
düzenlenir, burada mutlaka bir dans yarışması yapılırdı. Vapur eğlencelerinin
gözde hanımları, Rum kızlarıydı. Ayrıca Ermeni ve Yahudi kızları da katılırdı.
Türk kızları yok denecek kadar azdı. Bu gecelerin bir başka özelliği ‘ayranlı
rakı’ içilmesiydi. Vapurda alkol almak yasak olduğu için bu işin gizlice
yapılması gerekiyordu. Anason kokusunu bir nebze kesip rengiyle rakıyı kamufle
eden ayran, gençlerin ihtiyaçlarına tam cevap verdi. Ayranlı rakı, bu tür
eğlencelerin vazgeçilmez içkisi haline geldi.” (Eski İstanbul Meyhaneleri,
İletişim Yayınları, 2002)
Vefa Zat’ın Danışma Kurulu’nda yer aldığı
“Rakı Ansiklopedisi”nde (Overteam Yayınları, 2010) de “ayran” üzerine şu
bilgiler yer almakta:
“Ayran, yoğurdun içine su katılarak yapılan,
genellikle soğuk içilen içecek. Türk mutfağının en önemli eşlikçi içeceği olan
ayran, kebap ağırlıklı güney, güneydoğu ve doğu rakı sofralarında kendine yer
bulur. Rakının yanında su yerine ayranı tercih eden içkiciler vardır. Sözgelimi
ünlü tekstil sanayicisi Kerim Kerimol, rakının yanında muhakkak ayran ister.
Ayrıca ‘akşamdan kalma’ haline karşı en etkili doğal ilaçlardan biri tuzlu
ayrandır.”
Anlaşıldığı üzre “münafık” içkiler arasında
birinci sıraya konulmaya çalışılan “bira”nın ise ayran ile hiçbir akrabalığı
bulunmamaktadır. Bira, ben fazla iltifat gösteremezsem de, rakı sonrası gönül
ferahlatıcı bir “cila”dır şifa niyetine...
Bu nedenle de rakı mı, bira mı, ayran mı, alkollü mü, alkolsüz mü muhabbetinde telaşa
gerek yok, içmenin keyfine vardıktan sonra...
Benim asıl merakım, “ayran”ı milli içeceğimiz
kabul ettiğimizde Türk şiirinde yerinin ne olacağı...
İster misiniz, “ayran” muhabbetiyle Türk
şiirini de yeniden yazmaya yeltensinler?
Çağdaş Türk şiirinde, örneğin Edip Cansever’in
şiirinde “bira”yı sansürleyen işgüzarlar, “içki”yi çağrıştıran sözcükler yerine
şimdi de “ayran”ı monte ederlerse doğrusu hiç şaşırmam.
Örneğin, gazel ustası, “Sâkinâme” adlı bir
mesnevisi de bulunan Şeyhülislam Yahya’nın (1561-1644) bir şiirini (günümüz
Türkçesiyle) bu yazının “meze”si niyetine okunmasına ne dersiniz?
“Yâr açılsa da biraz renkli şarap olsa bize
Gelse sâki utanmayı atmaya neden olsa bize
Dârâ’nın tacındaki eşsiz mücevheri neyleyim
Cem kadehinde sunulan kızıl şarap olsa bize
Mecaz küpündeki şarap bizi etkilemez
Eski meyhaneleriz köhne şarap olsa bize
Gönül adamlarına düşman olanlara ne ettik biz
Şâd olur her biri bir türlü azap olsa bize
Nerde var taze güzel diye arardık Yahya
Yâri tenha bulduktan sonra cevap olsa bize”
EK: Osmanlı döneminde rakı satışlarından “Arak resmi” adıyla bir vergi
alınıyordu. Gerçi bugün de “Arak resmi”, ÖTV’si, KDV’si ile rakıdan, genel
olarak da bütün alkollü içkilerden alınmaya devam edilmekte. Acaba, milli
içkimiz ilan edilen “ayran”ın da bu vergi kapsamına alınması düşünülüyor mu?
Örneğin “Ayran resmi”... Her iki anlamda, ister vergi olarak kullan, ister resmini
duvara as...
02
MAYIS 2013, BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder