4 Mayıs 2013 Cumartesi

MİLLİ İÇKİ: AYRAN!


En az elli yılını her ikisi ile dostluk içinde geçirmiş biri olarak ne “rakı”ya övgü düzmek, ne de şimdilerde “milli içki”miz diye sunulmaya çalışılan “ayran”a yergide bulunmak niyetinde değilim. Çünkü ikisi de ayrı ayrı nice güzelliği barındırmakta bünyelerinde...
 “Bar Supervisor” unvanlı, yiyecek-içecek uzmanı Vefa Zat, rakı ile ayranın kardeşliğini şöyle anlatır, hem de milliyetçi-mukaddesatçı bir iktidar döneminde:
“Ayranlı rakı geceleri 50’li yılların sonunda İstanbul’da yapılan bir vapur eğlencesi. Özellikle cumartesi geceleri, Şehir Hatları tarafından tahsis edilen bir vapurda gençler için danslı geceler düzenlenir, burada mutlaka bir dans yarışması yapılırdı. Vapur eğlencelerinin gözde hanımları, Rum kızlarıydı. Ayrıca Ermeni ve Yahudi kızları da katılırdı. Türk kızları yok denecek kadar azdı. Bu gecelerin bir başka özelliği ‘ayranlı rakı’ içilmesiydi. Vapurda alkol almak yasak olduğu için bu işin gizlice yapılması gerekiyordu. Anason kokusunu bir nebze kesip rengiyle rakıyı kamufle eden ayran, gençlerin ihtiyaçlarına tam cevap verdi. Ayranlı rakı, bu tür eğlencelerin vazgeçilmez içkisi haline geldi.” (Eski İstanbul Meyhaneleri, İletişim Yayınları, 2002)
Vefa Zat’ın Danışma Kurulu’nda yer aldığı “Rakı Ansiklopedisi”nde (Overteam Yayınları, 2010) de “ayran” üzerine şu bilgiler yer almakta:
“Ayran, yoğurdun içine su katılarak yapılan, genellikle soğuk içilen içecek. Türk mutfağının en önemli eşlikçi içeceği olan ayran, kebap ağırlıklı güney, güneydoğu ve doğu rakı sofralarında kendine yer bulur. Rakının yanında su yerine ayranı tercih eden içkiciler vardır. Sözgelimi ünlü tekstil sanayicisi Kerim Kerimol, rakının yanında muhakkak ayran ister. Ayrıca ‘akşamdan kalma’ haline karşı en etkili doğal ilaçlardan biri tuzlu ayrandır.”
Anlaşıldığı üzre “münafık” içkiler arasında birinci sıraya konulmaya çalışılan “bira”nın ise ayran ile hiçbir akrabalığı bulunmamaktadır. Bira, ben fazla iltifat gösteremezsem de, rakı sonrası gönül ferahlatıcı bir “cila”dır şifa niyetine...
Bu nedenle de rakı mı, bira mı, ayran mı,  alkollü mü, alkolsüz mü muhabbetinde telaşa gerek yok, içmenin keyfine vardıktan sonra...
Benim asıl merakım, “ayran”ı milli içeceğimiz kabul ettiğimizde Türk şiirinde yerinin ne olacağı...
İster misiniz, “ayran” muhabbetiyle Türk şiirini de yeniden yazmaya yeltensinler?
Çağdaş Türk şiirinde, örneğin Edip Cansever’in şiirinde “bira”yı sansürleyen işgüzarlar, “içki”yi çağrıştıran sözcükler yerine şimdi de “ayran”ı monte ederlerse doğrusu hiç şaşırmam.
Örneğin, gazel ustası, “Sâkinâme” adlı bir mesnevisi de bulunan Şeyhülislam Yahya’nın (1561-1644) bir şiirini (günümüz Türkçesiyle) bu yazının “meze”si niyetine okunmasına ne dersiniz?

“Yâr açılsa da biraz renkli şarap olsa bize
Gelse sâki utanmayı atmaya neden olsa bize

Dârâ’nın tacındaki eşsiz mücevheri neyleyim
Cem kadehinde sunulan kızıl şarap olsa bize

Mecaz küpündeki şarap bizi etkilemez
Eski meyhaneleriz köhne şarap olsa bize
 
Gönül adamlarına düşman olanlara ne ettik biz
Şâd olur her biri bir türlü azap olsa bize

Nerde var taze güzel diye arardık Yahya
Yâri tenha bulduktan sonra cevap olsa bize”

EK: Osmanlı döneminde rakı satışlarından “Arak resmi” adıyla bir vergi alınıyordu. Gerçi bugün de “Arak resmi”, ÖTV’si, KDV’si ile rakıdan, genel olarak da bütün alkollü içkilerden alınmaya devam edilmekte. Acaba, milli içkimiz ilan edilen “ayran”ın da bu vergi kapsamına alınması düşünülüyor mu? Örneğin “Ayran resmi”... Her iki anlamda, ister vergi olarak kullan, ister resmini duvara as...

02 MAYIS 2013, BİRGÜN 

Hiç yorum yok: