28 Mayıs 2013 Salı

YOLCULUK NEREYE?

Hayatının kaç baharından beri yollardasın şair?
Kaç kışından, hangi yazından beri yolculuklarda?

Ömrümün yarıdan fazlası yollarda, yolculuklarda geçti.Bir süredir hasret kalmışım yollara, yolculuklara...
Adı unutulmayası Memet Fuat, hazırladığı “Çağdaş Türk Şiiri” antolojisinin sonuna en “genç” şair olarak beni eklemişti. Yıllarca da bu yüzden “genç” şair olarak anıldım.
Şimdilerde ise yakama bir “usta” sözcüğü eklenir oldu.
Daha doğrusu “ustalara saygı”...
Geçen hafta adıma düzenlenen iki “ustalara saygı” toplantısı nedeniyle yolcuydum, yollardaydım.
İstanbul Nişantaşı’nda başlayan yolculuğun son durağı Antalya idi.  
İşte bu yolculuktan “not defteri”me düşenlerden küçük bir bölüm:
*Nişantaşı Nuri Akın Anadolu Lisesi Şiir Şöleni’nin, kendi deyişleri ise “ağır misafir”lerindendim. Okulun müdürü İbrahim Şentürk, edebiyat öğretmenleri Hüseyin Akın, Cumali Şimşek de şair olunca, etkinlikler neden bir şiir şölenine dönüşmesin?
*Okulun konferans salonunda 500’e yakın şiirsever öğrenci ile olmak gerçekten heyecan verici idi.
*Toplantı sonrası söyleşi öğretmen ve öğrencilerle bahçede de devam etti. Anladım ki, kızlar daha çok şiir okuyor. Aşık Veysel’in torunu ile tanıştım. Bir kız öğrenci boynuma sarıldı göz yaşları ile, iki yıl önce kaybettiği şair dedesine benzediğim için...
*Ertesi gün Ferruh Tunç ile dört günlük Antalya yolculuğu başladı Antalya Sanatçılar Derneği’nin (ANSAN) davetlisi olarak. Şiirim üzerine Ferruh Tunç ve Halim Yazıcı idi, ama en çok beni konuşturdular.
*İki gün boyunca dört oturumda Antalyalı şairlerle şiirin geleceği, okur-şiir ilişkisi gibi konular tartışıldı.
*Şair kardeşim Metin Demirtaş ziyaret edilerek hasret giderildi.
*Antalya da şiir dışında günlük, gündelik sorunlar da gündeme geldi.
*İstanbul’da üç liradan aşağı düşmeyen domates, Antalya’da 15-20 kuruştu. Nedeni domatesleri Rusya’nın almaması imiş, seradaki domatesleri toplamalanlar bile var.
*“Köy kahvaltısı” modası Antalya’da da yürürlükte. Adı “köy” ama, yöresi belli değil. Kahvaltı tabağının yanına yöresine bir kuru incir, biraz ceviz içi kondu mu, al sana köy kahvaltısı...
*Muratpaşa’da denizin önüne bir beton kitlesi dikilmiş, bir güzelim Nâzım Hikmet heykeli, deniz ile ufukun önünde bir beton perde, kim akıl etmişse...
*Düden’in denize döküldüğü yerde olağanüstü bir şelale ve çevresinde bir park var. Ama turizm beldesinin bu güzel parkında bir bardak çay içecek bir mekanın olmayışı şaşırtıcı.
*Kaleiçi’nde saray yavrusu köşklerin fiyatı uçmuş... 4-5 yıldır satılık ya da kiralık olarak müşterisini bekleyen köşkler neredeyse yıkılmaya yüz tutmuş vaziyette...
*Halk CHP’li belediye başkanından umudunu kesmiş, AKP için de “Başbakan bize küstü, buradan ona ekmek çıkmaz” diyorlar.
Anlatacak daha çok şey var.
Yol uzun, ama ömür yollarla, yolculuklarla daha da uzun çünkü...


23 MAYIS 2013, BİRGÜN

21 Mayıs 2013 Salı

REYHAN, REYHANİ, REYHANLI


Reyhan: (Arapça isim), Fesleğen.
reyhani: (Arapça sıfat), 1. Fesleğen gibi ince nakışlı.
2. Rızık. Geçinecek şey.
reyhanotu: (Fesleğen, Ocimum basilicum). Sofrada önemli yeri olan bu bitki, içi ısıtan baharlı çeşnisiyle ahçıları ozanca esrime durumuna getirir. Anavatanı Hindistan olan fesleğen, kutsal bir esansla doluymuş gibi, o ülkede kutsanır ve bu yüzden Hintliler mahkemede fesleğen üzerine yemin ederler. Yeniden dirilişi sırasında Hz.İsa’nın mezarının çevresinde fesleğen yetiştiği görülmüştü. Bu nedenle, Yunan Ortodoks kiliseleri kutsal suyu hazırlarken fesleğeni kullanır ve kilise mihrabına fesleğen saksıları dizerler.
Anavatanı Güney Amerika olan çalı fesleğenini de içermek üzere bu bitkinin pek çok türü vardır. Haiti’de fesleğen putperestlerin aşk tanrıçası ve güçlü koruyucusu Erzulie’nin bitkisidir. Meksika’nın kırsal kesimlerinde bazı kişiler sevgililerinin gözü saydıkları fesleğen yapraklarını ceplerinde taşırlar. (Lesley Bremness: Şifalı Otlar, İnkılâp, s: 65)
Reyhanlı: Hatay ilinin bir ilçesi. Kardeşlik ve hoşgörünün örnek olduğu belde, Devlet Planlama Teşkilatı’nın araştırmasına göre Türkiye’nin en zengin ilçesi...
Reyhanlı’da patlamalar: YAYIN YASAĞI VAR
Reyhanlı’da olaylar: YAYIN YASAĞI VAR
Reyhanlı’da tepkiler: YAYIN YASAĞI VAR
Reyhanlı’da ölümler: YAYIN YASAĞI VAR
Reyhanlı’da yaralılar: YAYIN YASAĞI VAR
Reyhanlı’da göz yaşı: YAYIN YASAĞI VAR
Reyhanlı’da umutsuzluk: YAYIN YASAĞI VAR
Reyhanlı’da öfke: YAYIN YASAĞI VAR
Reyhanlı’da hoşgörü: YAYIN YASAĞI VAR
Reyhanlı’da kardeşlik: YAYIN YASAĞI VAR

16 MAYIS 2013, BİRGÜN

9 Mayıs 2013 Perşembe

ANIT


Halkın ulusu, rüzgârın kardeşiydi onlar
ateşin öğündüğü üç alınteri nebisi
bir şafak vakti zulmün dehlizinde
yiğitlik anıtını süsledi bedenleri

Biri engin denizlerle arkadaş
biri inancın cömert definesi
biri sabrın korkusuz aslanıydı
onurun mescidi şimdi cesetleri

Halkın ulusu, rüzgârın kardeşiydi onlar
ölüme taviz vermedi hiç  biri
MENZİL

Onlar ki aydınlık üzre
ecel toprağına
umut
ektiler. Ay dolandı vay deli gönlüm

Ölüm şaşırdı menzilini

Onlar ki karanlık üzre
korku mazgalına
zulüm
serdiler. Ay dolandı vay deli gönlüm

Ölüm şaşırdı menzilini

Onlar ki cehennem üzre
yürekten
cennet
süzdüler. Ay dolandı vay deli gönlüm

Ölüm şaşırdı menzilini

(*) 06 Mayıs: Deniz’lerin anısına...

09 NİSAN 2013, BİRGÜN

4 Mayıs 2013 Cumartesi

MİLLİ İÇKİ: AYRAN!


En az elli yılını her ikisi ile dostluk içinde geçirmiş biri olarak ne “rakı”ya övgü düzmek, ne de şimdilerde “milli içki”miz diye sunulmaya çalışılan “ayran”a yergide bulunmak niyetinde değilim. Çünkü ikisi de ayrı ayrı nice güzelliği barındırmakta bünyelerinde...
 “Bar Supervisor” unvanlı, yiyecek-içecek uzmanı Vefa Zat, rakı ile ayranın kardeşliğini şöyle anlatır, hem de milliyetçi-mukaddesatçı bir iktidar döneminde:
“Ayranlı rakı geceleri 50’li yılların sonunda İstanbul’da yapılan bir vapur eğlencesi. Özellikle cumartesi geceleri, Şehir Hatları tarafından tahsis edilen bir vapurda gençler için danslı geceler düzenlenir, burada mutlaka bir dans yarışması yapılırdı. Vapur eğlencelerinin gözde hanımları, Rum kızlarıydı. Ayrıca Ermeni ve Yahudi kızları da katılırdı. Türk kızları yok denecek kadar azdı. Bu gecelerin bir başka özelliği ‘ayranlı rakı’ içilmesiydi. Vapurda alkol almak yasak olduğu için bu işin gizlice yapılması gerekiyordu. Anason kokusunu bir nebze kesip rengiyle rakıyı kamufle eden ayran, gençlerin ihtiyaçlarına tam cevap verdi. Ayranlı rakı, bu tür eğlencelerin vazgeçilmez içkisi haline geldi.” (Eski İstanbul Meyhaneleri, İletişim Yayınları, 2002)
Vefa Zat’ın Danışma Kurulu’nda yer aldığı “Rakı Ansiklopedisi”nde (Overteam Yayınları, 2010) de “ayran” üzerine şu bilgiler yer almakta:
“Ayran, yoğurdun içine su katılarak yapılan, genellikle soğuk içilen içecek. Türk mutfağının en önemli eşlikçi içeceği olan ayran, kebap ağırlıklı güney, güneydoğu ve doğu rakı sofralarında kendine yer bulur. Rakının yanında su yerine ayranı tercih eden içkiciler vardır. Sözgelimi ünlü tekstil sanayicisi Kerim Kerimol, rakının yanında muhakkak ayran ister. Ayrıca ‘akşamdan kalma’ haline karşı en etkili doğal ilaçlardan biri tuzlu ayrandır.”
Anlaşıldığı üzre “münafık” içkiler arasında birinci sıraya konulmaya çalışılan “bira”nın ise ayran ile hiçbir akrabalığı bulunmamaktadır. Bira, ben fazla iltifat gösteremezsem de, rakı sonrası gönül ferahlatıcı bir “cila”dır şifa niyetine...
Bu nedenle de rakı mı, bira mı, ayran mı,  alkollü mü, alkolsüz mü muhabbetinde telaşa gerek yok, içmenin keyfine vardıktan sonra...
Benim asıl merakım, “ayran”ı milli içeceğimiz kabul ettiğimizde Türk şiirinde yerinin ne olacağı...
İster misiniz, “ayran” muhabbetiyle Türk şiirini de yeniden yazmaya yeltensinler?
Çağdaş Türk şiirinde, örneğin Edip Cansever’in şiirinde “bira”yı sansürleyen işgüzarlar, “içki”yi çağrıştıran sözcükler yerine şimdi de “ayran”ı monte ederlerse doğrusu hiç şaşırmam.
Örneğin, gazel ustası, “Sâkinâme” adlı bir mesnevisi de bulunan Şeyhülislam Yahya’nın (1561-1644) bir şiirini (günümüz Türkçesiyle) bu yazının “meze”si niyetine okunmasına ne dersiniz?

“Yâr açılsa da biraz renkli şarap olsa bize
Gelse sâki utanmayı atmaya neden olsa bize

Dârâ’nın tacındaki eşsiz mücevheri neyleyim
Cem kadehinde sunulan kızıl şarap olsa bize

Mecaz küpündeki şarap bizi etkilemez
Eski meyhaneleriz köhne şarap olsa bize
 
Gönül adamlarına düşman olanlara ne ettik biz
Şâd olur her biri bir türlü azap olsa bize

Nerde var taze güzel diye arardık Yahya
Yâri tenha bulduktan sonra cevap olsa bize”

EK: Osmanlı döneminde rakı satışlarından “Arak resmi” adıyla bir vergi alınıyordu. Gerçi bugün de “Arak resmi”, ÖTV’si, KDV’si ile rakıdan, genel olarak da bütün alkollü içkilerden alınmaya devam edilmekte. Acaba, milli içkimiz ilan edilen “ayran”ın da bu vergi kapsamına alınması düşünülüyor mu? Örneğin “Ayran resmi”... Her iki anlamda, ister vergi olarak kullan, ister resmini duvara as...

02 MAYIS 2013, BİRGÜN