17 Eylül 2015 Perşembe

NÂZIM HİKMET VE SİNEMA

Hakan Savaş, kendi deyişi ile “İletişim Bilimleri Fakültesi, Sinema-TV bölümünde, adı ‘Çağdaş Edebiyat ve Sinema’ dersleri veren bir akademisyen…
Savaş, bir süredir “sinema” üzerine yazılarını “Sözcükler” edebiyat dergisinde yayımlıyor. Derginin eylül-ekim sayısında da “Nâzım Hikmet’in Şiirinde Sinematografik Dil” başlıklı yazısında, “Memleketimden İnsan Manzaraları” bağlamında Nâzım Hikmet’in sinemayla ilişkisini irdeliyor.
Gerçekten de “ders” niteliğinde kapsamlı bir çalışma…
Savaş, yazısının başında “Nâzım Hikmet’in başyapıtı ve dünya şiirinin de toplumsal-siyasal şiir anıtı olarak bilinen Memleketimden İnsan Manzaraları’nı baştan sona, tam olarak okuyan kaç kişi var aramızda?” diye sorduktan sonra, bu yapıtı okumayanların şairin “sinemayla olan bağını, senaryo yazarı ve yönetmen” olduğunu bilmediklerini vurguluyor.
Savaş’a göre bu da gençlerin üzerinde “büyük bir merak ve şaşkınlık” yaratıyor. Bu şaşkınlığı ise şu gerekçeye dayandırıyor:
“İlk defa 1994 yılında, Agah Özgüç’ün Kültür Bakanlığı için hazırladığı 80. Yılında Türk Sineması adlı kitapta Nâzım Hikmet’in sinemacı yönünden, kimliğinden bahsedildiğine bakılırsa haklı bir şaşkınlık bu…”
Oysa Savaş, öğrencilerinden birine “Nâzım ve Sinema” üzerine bir ödev verseydi, Agah Özgüç’ten çok önce, 1977’de Ali Habib Özgentürk’ün bu konuyu ayrıntılı olarak işlediğini görebilirdi.
Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) yayın kurulunca hazırlanan “75. Doğum Yılında Nâzım Hikmet’e Armağan” başlıklı kitapta Özgentürk, “Nâzım’ın Kamerası”ndan (s:158-168) bakarak Nâzım Hikmet’in sinemayla ilişkisini irdeliyor: Şairin ilk gençliğinden başlayarak sinema çalışmaları, sinema üzerine düşüncelerinden alıntılar ve bir kaynakça…
Hakan Savaş ayrıca “Memleketimden İnsan Manzaraları’nı 5 kitap halinde yayımlamak da Nâzım Hikmet’in oğluna, Memet Fuat’a nasip oldu.” diyor ki, Nâzım Hikmet’in asıl oğlu, Münevver Andaç’tan doğma “Mehmet Andaç Borzeçki”… Memet Fuat (asıl adı Fuat Bengü) ise şairin sevgilisi Piraye’nin Vedat Örfi Bengü’den olan manevi oğludur.
YİNE SEYFİ BABA
Geçen hafta burada yer alan “Seyfi Baba” yazım olumlu tepkilerle karşılandı.
Bu arada araştırmacı Emin Karaca, bir düzeltme gönderdi. 
Karaca şunları belirtiyor düzeltme notunda:
“Romancı Kerim Korcan'ın kardeşi Nuri Korcan da deniz astsubayıdır" diyorsun.
Kemal Tahir'in kardeşi olan deniz astsubayı Nuri Tahir'le karıştırmışsın. Kerim Korcan'ın kardeşi, Yavuz'da  askerlik görevini ("vatanî vazifesi"ni)  yapmakta olan  bahriye eri Haydar Korcan'dır.
Bir de Seyfi Baba'nın ölüm tarihi "13 Temmuz 1978" değil "13 Temmuz 1981"dir.
Biraz önce arşivimden kupürlerini buldum; Cumhuriyet'te  ölüm haberi ve ilanı 15 Temmuz 1981'de çıkmış. Şimdi anımsadım da, Seyfi Baba'nın ölüm haberini Cumhuriyet'e sana ben getirmiştim. Bunun üzerine haberi ve ilanı gazeteye koydurmuştun...”
Bütün bunlar doğru olabilir.
Seyfi Baba ile uzun yıllar arkadaşlığımız oldu. Eski harflerle yazdığı şiirlerin çoğunu Latin harflerine çevirdim. Geçen hafta belirttiğim gibi, çileli yaşamında birçok şeyi unutmuştu. Kırk Kuşağı şairlerinin çoğu gibi şiirleri ezberindeydi.
Kemal Tahir’den söz ettiğini hiç anımsamıyorum.
Gemide mektuplaştığı astsubay arkadaşı için kimi zaman Nuri, kimi zaman Kerim Korcan’ın kardeşi derdi.
Onun için önemli olan şuydu: Bir astsubay arkadaşı ile mektuplaşıyor ve kendisi mektupları yaktığı halde, arkadaşı mektuplarla ele geçiyor. Arkadaşı da mektupları yaksa belki başlarına bu olay gelmeyecek.
Seyfi Baba’nın ölüm tarihine gelince…
“13 Temmuz 1978” tarihini Abdullah Özkan ile hazırladığımız “Cumhuriyetten Günümüze Türk Şiiri Antolojisi”nden aldım. (c:2, s:429)
Özkan, uzun yıllar ansiklopedi alanında çalışmış, biyografiler hazırlamış, güvenilir bir araştırmacı…
Özkan’ın verdiği tarihin doğru olduğunu düşünüyorum.

17 EYLÜL 2015, BirGün


Hiç yorum yok: